SEVGİDEN YOKSUNLUK
SEVGİDEN YOKSUNLUK
Günümüz de değişen teknoloji, sosyoekonomik gelişmeler,şehir hayatı aynı zaman da şiddet olayları yazılı ve görsel başının etkileri insanları yalnızlaşmaya iteklemektedir. Yalnızlaşma ile bencilliği aynı sayamayız fakat bir takım etkileride vardır. İnsan etkilenen ve etken bir varlıktır. Çevresel etmenler yaşam sürecinde canlıları iyi ve kötü yönde etkiler. Sağlam irade sahipleri kötü olan etmenleri yönetir, sağlam olmayan iradeyi de kötü etmenler yönetir. Bencillik bazı kişilerde ruhsal yapısından kaynaklanan yapıda olsa bu törpülenebilen birşeydir. Tamamen kişinin kendini geliştirmesiyle alakalıdır. Büyüklerimizden sıkca duyduğumuz bir söz vardır “sonra da görme, gavurdan dönme gibidir” derler. Büyüklerimizin sözleri yabana atılacak değil, özlü ve yerinde sözlerdir. Bir insan ilk başta sevgidrn yoksun veya diğer yoksulluk gördüyse, bu açlığını sonradan tamamladıysa bunun sarhoşluğunu yaşar. Bir anda geçmişinden sıyrılmış başka dünyaların insanı olmuş diye bilirmiyiz ? Derken bunun iyi betimlemek gerektiği ifadesiyle, başkalarına yukarıdan bakan bir tavır olarak söyleyebiliriz. İktisatta gördüğümüz eğri ve doğru çizelgelerdeki ekonomiyi anlatılanları insan ruh halinde de görmemiz kaçınılmazdır. İlk başta bahsettiğim açlık duygusu vardır,çıta yükseldikçe bir doyum noktasına doğru yükselmektedir, doyum noktasının doruğuna ulaşınca artık bir bıkkınlık veya tekrar aşağı yönlü bir düşüş vardır. Bencillik aslında doyum noktasının doruğuna gelince kişinin egosunu denge de tutup tutmadığı bir başka ifadeyle gelmiş olduğu noktada ki davranışının serhoşluğunu yaşayıp yaşamamasıyla ilgilidir. Aç gözlü insanın hiç bir zaman karnı doymaz hep benim olsun, en iyi benim, diyebilen başkalarını kendinden aşağı gören duygusuna kapılmış zavallıca bir davranıştır.
Egolu bir insanda ruhsuzluk,vicdansızlık genelde takıntığı tavırlardır. Sevme ve sevilme duygusundan yoksun,insana değer vermemek, insan olabilmek duygusunu kısmen yitirir. Hem kendimi bitirir hem yanındakini bitirir. İnsan topraktan geldiği gibi bir gün toprağın olacaktır. Et ve kemik parçalarından oluşmuş allah’ın vermiş olduğu bir canla bütünleşmiş insanoğlu geldiği ve gideceği yeri tam anlayamadığı için egoya kapılmıstır. Kimisinde kişilik açlıgı olduğu gibi,kimisinede duygularımızın yansıması sonucu değer verdiğimiz kişiler kendilerinin egosunu tavan yapabiliyor. Bu tip durumlarda değer musluğun biraz kısarak veya tamamen kapatırsan bencile bir ders vermiş oluruz.
Sevgi açlığını bir yasanmışlıkla açıklayacak olursak; Dostoyevski okuduğu şiir nedeniyle Rus Çarı tarafından hapse mahkum edilir. Hapishanedeki bir köpekle dost olur ve onunla mahkumların arsındaki ilişkileri gözlemler. Aslında bir nevi insan ilişkileri üzerine deney yapar.Gözlemleri sonucu, insanları tanıdığını sanırken ne kadar yanıldığını anlar ve onları ‘kara halk’ olarak tanımlar. Onu bu düşünceye sevk eden de yine insanların davranışlarıdır. mahkum yaklaştığında eğilir ve tepki vermez. Bunun gören Dostoyevski, köpeğe yaklaşır ve onun başını okşar. Köpek sanılanın aksine ona şaşkınlıkla bakar. Acı acı havlayarak yanından hızla uzaklaşır.Önüne gelen mahkumun tekmelediği köpek, o günden sonra nerede Dostoyevski’yi görse ondan kaçar ve ona bir daha asla yaklaşmaz.Dostoyevski’nin köpekle olan hikayesi, sevgisizlik üzerine yapılan efsanevi bir deneydir. Çünkü, ruhu köleleştirilmiş olan köpek sevgiye muhtaçtır. Tıpkı insanlar gibi.Sürekli haksızlığa uğramış ve kötü muamele görmüş insanlar, aslında sevgiye açtırlar. Bu insanlar, iyi bir davranışla karşılaştıklarında nasıl tepki vereceklerini bilemezler. Böylesi kişilerin gözünde onları aşağılamak, onlara sunulmuş bir nimettir. Eşit ve iyi davranış, onların gözünde değersizdir.
Dostoyevski bu durumu şöyle özetler: “Zulüm bir alışkanlıktır; insanda bu alışkanlığın kökleşmesi, sonunda hastalığa dönüşmesi mümkündür. Sarsılmaz inancıma göre, en iyi insan bile alışkanlıkla, sanki bir hayvanmış gibi kabalaşıp o derece aptallaşabilir. Kanla, kudretle mest olur; hoyratlığı, ahlaksızlığı, içindeki kötülüğü büsbütün geliştirir; aklı, duyguları kesinlikle doğal olmayan hareketleri yadırgamaz ve sonunda bundan zevk almaya başlar. Bir zalimde hem insanlık, hem de vatandaşlık tamamıyla yok olmuştur; yeniden onurlu bir insan olması, pişmanlık duyup eski hayatına dönmesi imkansızdır artık. İşin asıl kötü yanı, böyle bir başına buyrukluk kolayca topluluğa sirayet edebilir; kudret, son derece ayartıcı bir şeydir. Toplum da böyle bir etkiye kayıtsız kalırsa, bu alışkanlığın toplulukta kökleşmesi işten bile değildir. Kısacası, bir insana kendi benzerine fiziksel ceza verme hakkının tanınması topluluğun yaralarından biridir; bu yara bir yandan o topluluktaki özü ve vatandaşlık duygusunu kemirirken, öte yandan önüne geçilmez bir düzensizliğe yol açar Ahlak,vicdansızlık ve görgüsüzlük kişilerin çürümüşlüğünü ortaya çıkarır. Bu tür kişiler ve oluşturduğu toplukluklar kültürü yok olmuş ve olmaya mahkumdurlar. Bu makaleyi okuduktan sonra tekrar bir düşüncelerimizi gözden geçirelim mi?
ARAŞTIRMACI YAZAR
Hüseyin Karahan