KaganMedya Haber

Uncategorized

ÖZLEM BULUTER CAN DİYOR Kİ MÜCADELE İLK RUHUMUZDA BAŞLAR

Bir macera gibi olsa gerek kanser hastalarının yaşantısı ilk bir dizi test ve görüntülenme ile başlar aslında hasta hazırlıklıdır her sonuca aması vardır ilk duyduğunda yıkılır bazen bazen de Savaş aklına gelir kazanmak tıpkı ben ilk duyduğumda doktoruma o beni değil ben onu yeneceğim dediğim gibi evet zor çok zorlu süreçlerden geçtik ama savaştık her gün biraz daha iyiye giderek doktorum profesör Kenan Çalışkan beyefendinin dediği gibi vazgeçmek yok bu savaşı birlikte kazanacağız evet bazen insan korkuyor ama savaşmak zorunda olduğunu biliyor Kendi için ailesi çocukları için ben de savaşmayı seçenlerdenim tam 7 yıl ve başarının mimarı ben kendim oldum onkoloji hastası olan herkesin savaşa evet demesi gerektiğini bilenlerdenim tüm hastalara şifa diliyorum ama en büyük faktör kişinin beyninde bitirmesidir hastalığı şimdi kazanmanın tadını çıkarıyorum ve tüm onkoloji hastalarına diyorum ki ben Özlem Buluter Can bu illetten savaşçı kişiliğimle ve beynimde bitirmekle kurtuldum sıra sizde Sevgi saygı ve sağlıklı kalın

Kağan Medya Ajans

Genel Yayın Yönetmeni

Özlem Buluter Can

Magazin, Uncategorized

SEVGİDEN YOKSUNLUK

SEVGİDEN YOKSUNLUK

Günümüz de değişen teknoloji, sosyoekonomik gelişmeler,şehir hayatı aynı zaman da şiddet olayları yazılı ve görsel başının etkileri insanları yalnızlaşmaya iteklemektedir. Yalnızlaşma ile bencilliği aynı sayamayız fakat bir takım etkileride vardır. İnsan etkilenen ve etken bir varlıktır. Çevresel etmenler yaşam sürecinde canlıları iyi ve kötü yönde etkiler. Sağlam irade sahipleri kötü olan etmenleri yönetir, sağlam olmayan iradeyi de kötü etmenler yönetir. Bencillik bazı kişilerde ruhsal yapısından kaynaklanan yapıda olsa bu törpülenebilen birşeydir. Tamamen kişinin kendini geliştirmesiyle alakalıdır. Büyüklerimizden sıkca duyduğumuz bir söz vardır “sonra da görme, gavurdan dönme gibidir” derler. Büyüklerimizin sözleri yabana atılacak değil, özlü ve yerinde sözlerdir. Bir insan ilk başta sevgidrn yoksun veya diğer yoksulluk gördüyse, bu açlığını sonradan tamamladıysa bunun sarhoşluğunu yaşar. Bir anda geçmişinden sıyrılmış başka dünyaların insanı olmuş diye bilirmiyiz ? Derken bunun iyi betimlemek gerektiği ifadesiyle, başkalarına yukarıdan bakan bir tavır olarak söyleyebiliriz. İktisatta gördüğümüz eğri ve doğru çizelgelerdeki ekonomiyi anlatılanları insan ruh halinde de görmemiz kaçınılmazdır. İlk başta bahsettiğim açlık duygusu vardır,çıta yükseldikçe bir doyum noktasına doğru yükselmektedir, doyum noktasının doruğuna ulaşınca artık bir bıkkınlık veya tekrar aşağı yönlü bir düşüş vardır. Bencillik aslında doyum noktasının doruğuna gelince kişinin egosunu denge de tutup tutmadığı bir başka ifadeyle gelmiş olduğu noktada ki davranışının serhoşluğunu yaşayıp yaşamamasıyla ilgilidir. Aç gözlü insanın hiç bir zaman karnı doymaz hep benim olsun, en iyi benim, diyebilen başkalarını kendinden aşağı gören duygusuna kapılmış zavallıca bir davranıştır.

Egolu bir insanda ruhsuzluk,vicdansızlık genelde takıntığı tavırlardır. Sevme ve sevilme duygusundan yoksun,insana değer vermemek, insan olabilmek duygusunu kısmen yitirir. Hem kendimi bitirir hem yanındakini bitirir. İnsan topraktan geldiği gibi bir gün toprağın olacaktır. Et ve kemik parçalarından oluşmuş allah’ın vermiş olduğu bir canla bütünleşmiş insanoğlu geldiği ve gideceği yeri tam anlayamadığı için egoya kapılmıstır. Kimisinde kişilik açlıgı olduğu gibi,kimisinede duygularımızın yansıması sonucu değer verdiğimiz kişiler kendilerinin egosunu tavan yapabiliyor. Bu tip durumlarda değer musluğun biraz kısarak veya tamamen kapatırsan bencile bir ders vermiş oluruz.

Sevgi açlığını bir yasanmışlıkla açıklayacak olursak; Dostoyevski okuduğu şiir nedeniyle Rus Çarı tarafından hapse mahkum edilir. Hapishanedeki bir köpekle dost olur ve onunla mahkumların arsındaki ilişkileri gözlemler. Aslında bir nevi insan ilişkileri üzerine deney yapar.Gözlemleri sonucu, insanları tanıdığını sanırken ne kadar yanıldığını anlar ve onları ‘kara halk’ olarak tanımlar. Onu bu düşünceye sevk eden de yine insanların davranışlarıdır. mahkum yaklaştığında eğilir ve tepki vermez. Bunun gören Dostoyevski, köpeğe yaklaşır ve onun başını okşar. Köpek sanılanın aksine ona şaşkınlıkla bakar. Acı acı havlayarak yanından hızla uzaklaşır.Önüne gelen mahkumun tekmelediği köpek, o günden sonra nerede Dostoyevski’yi görse ondan kaçar ve ona bir daha asla yaklaşmaz.Dostoyevski’nin köpekle olan hikayesi, sevgisizlik üzerine yapılan efsanevi bir deneydir. Çünkü, ruhu köleleştirilmiş olan köpek sevgiye muhtaçtır. Tıpkı insanlar gibi.Sürekli haksızlığa uğramış ve kötü muamele görmüş insanlar, aslında sevgiye açtırlar. Bu insanlar, iyi bir davranışla karşılaştıklarında nasıl tepki vereceklerini bilemezler. Böylesi kişilerin gözünde onları aşağılamak, onlara sunulmuş bir nimettir. Eşit ve iyi davranış, onların gözünde değersizdir.

Dostoyevski bu durumu şöyle özetler: “Zulüm bir alışkanlıktır; insanda bu alışkanlığın kökleşmesi, sonunda hastalığa dönüşmesi mümkündür. Sarsılmaz inancıma göre, en iyi insan bile alışkanlıkla, sanki bir hayvanmış gibi kabalaşıp o derece aptallaşabilir. Kanla, kudretle mest olur; hoyratlığı, ahlaksızlığı, içindeki kötülüğü büsbütün geliştirir; aklı, duyguları kesinlikle doğal olmayan hareketleri yadırgamaz ve sonunda bundan zevk almaya başlar. Bir zalimde hem insanlık, hem de vatandaşlık tamamıyla yok olmuştur; yeniden onurlu bir insan olması, pişmanlık duyup eski hayatına dönmesi imkansızdır artık. İşin asıl kötü yanı, böyle bir başına buyrukluk kolayca topluluğa sirayet edebilir; kudret, son derece ayartıcı bir şeydir. Toplum da böyle bir etkiye kayıtsız kalırsa, bu alışkanlığın toplulukta kökleşmesi işten bile değildir. Kısacası, bir insana kendi benzerine fiziksel ceza verme hakkının tanınması topluluğun yaralarından biridir; bu yara bir yandan o topluluktaki özü ve vatandaşlık duygusunu kemirirken, öte yandan önüne geçilmez bir düzensizliğe yol açar Ahlak,vicdansızlık ve görgüsüzlük kişilerin çürümüşlüğünü ortaya çıkarır. Bu tür kişiler ve oluşturduğu toplukluklar kültürü yok olmuş ve olmaya mahkumdurlar. Bu makaleyi okuduktan sonra tekrar bir düşüncelerimizi gözden geçirelim mi?

ARAŞTIRMACI YAZAR

Hüseyin Karahan

Uncategorized

GÜLSEREN BAŞKAN TOPLUMUN YANINDA OLMAYA KARARLI

Genel

HER TÜRLÜ İSTİSMARIN AYRINTILARSESSİZLİĞİ BAZMAK

HER TÜRLÜ İSTİSMARIN AYRINTILAR
SESSİZLİĞİ BOZMAK
Toplumun vicdanını en derinden yaralayan konuların
başında çocuk istismarı gelir. Ne yazık ki her coğrafyada ve
her sosyoekonomik düzeyde karşımıza çıkan bu acı gerçek,
çoğu zaman sessizlikle örtülmeye çalışılır. Oysa sessiz
kalınan her vaka, bir başka çocuğun daha korunmasız
bırakılması anlamına gelir.
Vizyon Hukukçular Derneği olarak bu hafta boyunca siz
değerli okuyucularımızla, çocuk istismarının farklı türlerini
ele alacağımız kapsamlı bir yazı dizisi hazırladık. Amacımız,
bu konunun karanlık yönlerini aydınlatmak, toplumsal
farkındalığı artırmak ve çocukların yüksek yararını her şeyin önünde tutan bir bilinç
oluşturmaktır.
Bazı yaralar dışarıdan görünmez.
Bazı çocuklar konuşmaz.
Bazı sessizlikler aslında birer çığlıktır.
Çocuk istismarı, fiziksel acıdan ibaret olmayan, derin izler bırakan, yaşam boyu sürebilen bir
travmadır. Ne yazık ki, çoğu zaman duvarların ardında, okul sıralarında, hatta oyun alanlarında
bile yaşanır. Bu yazı dizisinde, çocuk istismarının farklı türlerini, tanınması zor ama sonuçları
derin etkiler yaratan boyutlarını ele alacağız.
Bu bir suçtur. Bu bir insanlık yarasıdır. Ve her şeyden önce, bu sessizliğe artık bir son
verilmelidir.
Duygusal İstismar: Görünmeyen Yara
Çoğu zaman fiziksel bir iz bırakmadığı için en az fark edilen türdür. Sürekli aşağılama, reddetme,
tehdit etme, sevgiden mahrum bırakma gibi davranışlarla çocuğun benlik algısı zedelenir.
Çocuklarda özgüven eksikliği, depresyon, içe kapanıklık gibi ciddi ruhsal sorunlara yol açabilir.
Bazen yalnızca bir bakış yeter çocuğun kendini değersiz hissetmesine.
Sürekli eleştirilmek, sevgisizlik, yok sayılmak…
Bir çocuk; “Seninle gurur duyuyorum” cümlesini hiç duymamışsa, onun kalbi yaralıdır.
Duygusal istismar, fiziksel iz bırakmaz ama kimliğin temeline zarar verir. Çocuk; özgüvensiz,
kaygılı, sessizleşmiş ya da tam tersine öfkeyle dolmuş halde hayatına devam eder. Bu davranışları
“huysuzluk” ya da “şımarıklık” diye geçiştirmek, istismarı fark etmemektir.
Fiziksel İstismar: Derinleşen Sessizlik;
“Yaram azdı, ama sesimi kimse duymadı.”
Fiziksel şiddet yalnızca can yakmaz; güven duygusunu yerle bir eder.
Bir çocuk, canı en çok yandığında bile annesinin ya da babasının gözlerine korkuyla bakıyorsa,
orada adını koyamadığımız bir sorun vardır.
Fiziksel istismar, tokatla ya da sopa ile sınırlı değildir. Çocuğun bedenine yönelen her şiddet,
onun ruhunda kalıcı izler bırakır. Bu tür durumlarda “terbiyeden” söz edilemez; bu yalnızca
şiddettir ve suçtur.
En görünür ve somut biçimiyle ortaya çıkan istismardır. Çocuğun dövülmesi, iteklenmesi,
yakılması, bağlanması ya da başka yollarla bedenine zarar verilmesi fiziksel istismar kapsamına
girer. Bu tür istismar, hem çocuğun fiziksel sağlığını tehdit eder hem de uzun vadede ruhsal
travmalara neden olur.
Cinsel İstismar: Kırılan Sınırlar
Bir çocuğun cinsel doyum amacıyla kullanılmasıdır. Yalnızca fiziksel temasla sınırlı olmayıp,
teşhircilik, cinsel içerikli konuşmalar, pornografik materyallere maruz bırakma gibi farklı
şekillerde de gerçekleşebilir. Cinsel istismar çocukta uzun süreli travmalar, güven problemleri ve
ciddi psikolojik bozukluklar yaratabilir.
Bir çocuk, hiçbir zaman bir yetişkinin “duygusal partneri” olamaz.
Bir çocuğa cinsel içerikli şaka yapmak, bedenine izinsiz dokunmak, onu rahatsız eden sözler sarf
etmek dahi cinsel istismar kapsamındadır.
Bu en ağır ihlaldir.
Çünkü yalnızca bedeni değil, tüm duygusal güveni alt üst eder.
Bazı çocuklar kabuslar görür, bazıları sessizleşir, bazıları ise ani öfke patlamaları yaşar.
Çocukların değişen davranışları çoğu zaman bir işarettir.
Ama kimse anlamak istemez.
Sustum, çünkü utandım.
Sustum, çünkü kimse inanmaz sandım.
İşte en çok bu suskunlukla savaşmalıyız.
İhmal: Görünmeyen Kayboluş
Kimi çocuklar aç değildir, ama doymazlar.
Çünkü ihtiyaçları yalnızca yemek değildir: Sevgiye, ilgiye, korunmaya da aç kalırlar.
İhmal; çocuğun sağlık, eğitim, bakım ve güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmamasıdır.
Gece uyanıp kimseyi bulamamak, ateşlenip doktora götürülmemek, okulda geri kaldığı halde
destek görmemek…
Bunlar fiziksel iz bırakmaz ama çocuğun gelişimini geciktirir, özgüvenini yıkar.
Ve ne yazık ki, çoğu zaman fark edilmez.
Bakım, sevgi, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçların sürekli biçimde karşılanmaması durumudur.
Her çocuğun fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişimi için bu ihtiyaçların karşılanması bir
zorunluluktur. İhmal edilen çocuklar gelişimsel gerilik, sağlık sorunları ve sosyal uyumsuzluk gibi
problemlerle karşı karşıya kalabilir.
Çocuk istismarı, yalnızca mağduru değil, tüm toplumu yaralayan bir suçtur. Bu konuda farkındalık
oluşturmak, sadece hukukçuların değil, tüm bireylerin sorumluluğundadır. Aileler, öğretmenler,
sağlık çalışanları, kolluk kuvvetleri ve yargı organları arasında etkili bir iş birliği sağlanmadan bu
mücadelede kalıcı başarı elde edilemez.
Biz VİZYON HUKUKÇULAR DERNEĞİ olarak, istismara uğrayan her çocuğun sesi olmak, faillerin
cezalandırılması ve mağdurların korunması için kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz. Her
çocuğun; şiddetten, istismardan ve ihmâlden uzak, sağlıklı ve güvenli bir ortamda yaşama hakkı
vardır.
Ne Yapmalıyız?
Her bir yetişkin, bir çocuğun güvenliğinden sorumludur.
Sinyalleri görmezden gelmek, suça göz yummaktır.
Aileler, öğretmenler, komşular, sağlık çalışanları, herkes bu zincirin bir halkasıdır.
Şüphe duyduğumuzda susmak yerine harekete geçmeliyiz: Sosyal hizmet birimleri, çocuk izlem
merkezleri, kolluk kuvvetleri ve yargı mekanizmaları, mağdur çocuğu korumak üzere hazırdır.
Unutmayın
Bir çocuk yaşına göre fazla sessizse…
Gece altını ıslatmaya başlamışsa…
Bir anda içe kapanmışsa ya da öfke nöbetleri geçiriyorsa…
Size bir şey anlatmaya çalışıyordur.
Dinleyin.
İnanın.
Koruyun.
Çünkü her çocuk; güven içinde büyümeyi, sevilmeyi ve korunmayı hak eder.
Sessizliği birlikte bozabiliriz.
Yarın geç olmadan.
Unutmayalım: Sessiz kalmak suça ortak olmaktır.
Tüm il ve ilçe temsilcilerimizle birlikte, çocuklarımızın yanındayız.
Sessizliği birlikte bozacağız, her çocuğun güvenli bir geleceğe sahip olması için kararlılıkla
mücadele edeceğiz. Bize ulaşmak ve destek olmak için: vizyonhukukculardernegi.com
Gelecek için, umut için, adalet için…
Saygı ve kararlılıkla,
Gülseren BAŞOCAK
Vizyon Hukukçular Derneği
Genel Başkanı